Modern Başkentlerin Ortak Misyonu: Sıfırdan Başlamak ve Modern Ulusun Sahnesi Olmak

Zeynep Uludağ

http://www.mimarlikdergisi.com/index.cfm?sayfa=mimarlik&DergiSayi=364&RecID=2224

Tarih boyunca mimarlığın bir inancın, düzenin ya da gücün, egemenliğinin temsiliyeti olduğu söylenebilir. Bu temsiliyet yalnızca ait olduğu dönemin, yerin ve toplumun ideolojisini değil, o ulusun sosyal, kültürel ve politik değerlerinin de simgesi olmuştur. 20. yüzyıl modern ulus devletlerin kurulmasına sahne olurken, bu durum bir yandan da birçok başkentin kurulmasına neden olmuştur. I. ve II. Dünya Savaşları’ndan sonra hızlanan süreç mimarlık tartışmalarını kentsel boyuta taşımış ve mimarlığın temsiliyet gücünü artırmıştır. Bu gelişmeler mimarlığın güncel tartışma alanını değiştirmiş, ulusalcılık, demokrasi, güç, ideoloji ve temsiliyet tartışmaları mimarlığın söylem alanına girmiştir.

Mimarlık söyleminin değiştiği bu dönemde tartışmalara sahne olan başkentler, farklı coğrafyalara, farklı tarihlere ve farklı ideolojilere sahip olsalar da, yüklendikleri misyon ile ülkeleri için çağdaş ve ideolojik birer sembol, sosyal ve politik değişim için ise birer araç olmak üzere tasarlanmıştır. Modern başkentlerin sembolik rolü, modern ulus devletin gücünü, büyüklüğünü ve sürekliliğini temsil etmekle başlar. Modern ulusalcılığın birer öncüsü olan başkentler, ulusal kimliğin inşası, ulusal ve sosyal birliğin, beraberliğin sağlanması ve sürdürülmesi misyonu ile kurulurlar. Bu hedef onların ait oldukları coğrafya içinde farklı olmalarını sağlar. Bu arayış yeni bir bağlam arayışıdır. Tarihten, geçmişten kopmak değil, geçmişin ideolojisinden kopmak, farklı bir bağlamla yeni bir yerellik aramaktır. Yeni bir ideolojik temsiliyet, yeni bir sosyal bağlam demektir. Bu arayış modern başkenti devrimci yapar, aykırı yapar ve “sıfırdan başlamak” noktasına taşır.

Aynı misyonu ve aynı fırsatı paylaşan 20. yüzyıl başkentleri, kentsel ve mimari mekânın temsiliyet gücünü farklı boyutlarda yansıtır. Artık temsil edilen sosyal, kültürel, ekonomik ve politik bağlam geçmişle bağlarını koparmış, farklı anlamlar, farklı ilişkiler ve yönelimler tanımlamaktadır. Tarihteki başkentlere baktığımızda onları başkent yapan kararların ardında, bazen belli bir inancın sembolik ya da mekânsal varlığı, bazen güçlü bir kale ya da ticaret yolu, bazen de güçlü bir coğrafyanın varlığı yeterli olarak görülebilir. (1) Ancak modern başkentlerde öne çıkan değer, yeni bir ideolojik temsiliyetin mekânı olmasıdır. Bu bağlamda farklı ve yeni sosyal, kültürel, ekonomik ve politik söylemler öne çıkar ve başkentlilik kararını şekillendirir.

Bu kavramsal çerçevede ele alınacak olan dört modern başkent, I. ve II. Dünya Savaşları’ndan sonra ortaya çıkan ulus-devletlerinin inşası sırasında ilan edilen, mevcut ekonomik, sosyal ve politik koşulların zorluğuna rağmen “sıfırdan başlamak” hedefiyle kurulan devrimci başkentlerdir. Eski rejimin mekânsal imajından, örüntülerinden kurtulmak ve yeni ideolojiyi temsil etmek amacıyla tasarlanırlar. Yeni bir ulusun inşası için birer araçtırlar. Simgesel olarak hem modern ulusun “temsili mekânı”, hem de yeni oluşacak gündelik yaşam örüntülerinin, kamusal kültürün “mekânının temsiliyeti” kurgulanmaktaydı. (2) Canberra ve Ankara bu bağlamda öncü başkentlerdir. Ulusal ideallerin ve modernleşme projesinin temsili mekânı olmak üzere tasarlandılar. Modern kent yaşantısının örgütlenmesi ve ulusal kimliğin inşası hedefiyle sıfırdan başladılar. Demokrasinin ve bağımsızlığın sembolü oldular. Chandigarh ve Brasilia, II. Dünya Savaşı’ndan sonra tasarlanmış başkentlerdir.

CANBERRA

Canberra 1820’lerde Avrupalıların bölgeye yerleşmesinden önce Aborijinlerin yaşadığı bir yerdi. Avustralya yerlileri olan Aborijinler genellikle bu bölgede hayvancılıkla, özellikle de koyun yetiştirerek yaşamlarını sürdürmekteydi. Avrupalıların bölgeye yerleşmesiyle birlikte getirdikleri hastalıklar nedeniyle ortaya çıkan ölümler yüzünden sayıları azalmış, kültürleri ve dilleri gerilemiştir.

Canberra’nın önceleri Canberry (Canbury) olan ve yerli dilinde “toplanma yeri” ya da “kadının göğsü” anlamına gelen bir sözcükten türeyen adı, 12 Mart 1913’te Canberra’ya dönüştü. Son yerli Avustralyalının 16 yıl önce öldüğü bu bölgede, onların diline ait bir kelimenin başkentin adı olarak seçilmesi önemli bir karardı. (3) Avustralya’nın iki büyük kenti olan Sydney ve Melbourne için dengeli bir uzaklıkta olan kent, aynı zamanda kırsal bölge için de önemli bir merkez konumundaydı.

Canberra, 1901’de Avustralya Uluslar Topluluğu’nun (Avustralya Koloni Federasyonu’nun) resmen kurulmasından sonra 1909 yılında yeni başkent olarak seçildi. Böylece Britanya Krallığı‘nın yönetiminde, Avustralya Kraliyet Devleti doğmuş oldu. Canberra‘nın yeni federal başkent olarak önerilmesinin ardından, 1911 yılında New South Wales bölgesinde, Avustralya’nın başkent bölgesi olan The Australian Capital Territory (ACT) bölgesi kuruldu. Aynı yıl, burada kurulması tasarlanan yeni federal başkent için uluslararası bir proje yarışması açıldı. 130’dan fazla katılımın olduğu yarışmayı Amerikalı mimar Walter Burley Griffin ile partneri ve eşi olan Marion Mahony Griffin kazandı. Griffinlerin projesi doğrultusunda 1913’te inşaat çalışmaları başladı. Çalışmalar I. Dünya Savaşı nedeniyle kesintiye uğrasa da Federal Parlamento, 9 Mayıs 1927’de resmî törenle Melbourne’den yeni başkente taşındı. Griffinler, Walter Burley ve Marion Mahony, Şikago’da Frank Lloyd Wright ile birlikte uzun süre çalışmış mimarlardı. (Resim 1)

Walter Burley Griffin, kent planlama alanında 19. yüzyıl sonu, 20. yüzyıl başında ortaya çıkan “güzel kent” (city beautiful) ve “bahçe şehir” (garden city) akımlarından etkilenmiş, aynı zamanda Frank Lloyd Wright’ın mimari tarzını da örnek almıştır. Bu akımların etkisi Griffin’in Canberra için tasarladığı planlarda kendini gösterir. Yerleşim alanını saran yeşil bant, büyük yapıların çevrelediği geniş bulvarlar, formal parklar ve su öğeleri Canberra’nın hem doğal topografyasını öne çıkartmakta hem de onu korumaktadır. Bu çaba aynı zamanda farklı sosyal yapıdaki kentlinin de ortak yaşam alanını yaratmaktadır.

Uzaktaki dağların doruklarını hizalayarak oluşturduğu ana seremoni eksenini ve su ile oluşturduğu çapraz ekseni tasarlar. Ulusun merkezini sembolize ettiği düşünülen en önemli devlet yapılarının simetrik bir konumda yerleştiği kara eksenindeki yapılar, su ekseni ile tanımlanan üçgen alan içerisinde konumlanır ve köprü vazifesi gören iki büyük diyagonal eksenle üçgen alan tanımlanır. (4) (Resim 2) Devlet yapılarını bu şekilde ayırarak Griffin, kurumsal aktivitelerin ulaşılabilir, ancak sakin bir alanda tasarlanmasını öngörmüştür. Avustralya’nın kraliyet bağlarının bir hatırlatıcısı olarak bu iki diyagonal yola Commonwealth ve Kings adları verilmiş, ancak demokratik fikirli Griffin sonuncuya Constitution Avenue adını vermiştir. (5)

Griffin’in 1913’te sunduğu resmî planda sadece devlet mahallesini değil, tüm kentsel işlevleri üçgensel bir plan grafiği ile tanımladığını görebiliriz. (Resim 3) Bu planda göze çarpan üç ana düğüm noktası devlet merkezi (government center), ticaret merkezi (market center) -ana tren istasyonu üzerinde- ve belediye merkezi (municipal center) olarak görünmektedir. Kentin kuzeybatısında yer alan, güvenli ve sakin bir alanda tasarlanan üretim merkezi (manufacturing center) ise “bahçe şehir” akımının etkisini yansıtmaktadır. Sadece kentsel peyzaja değil, doğal peyzaja da önem vermiştir. Sosyal ayrışmayı önlemek için her konut bölgesinde farklı büyüklükte ve fiyatlarda konutlar önermiş ve toplu taşıma sisteminin önemini vurgulamıştır. (6)

Canberra’nın 1956 yılındaki planına baktığımızda Griffin’in önerdiği fonksiyonel şemanın uygulanamadığını, birçok değişime uğradığını görebiliriz. (Resim 4) Ancak, özgün tasarımında yer alan, doğal coğrafi verileri değerlendirerek kamusal bir park gibi, bir buluşma yeri gibi olmasını önerdiği, Capital Hill (Başkent Tepesi) bugün parlamento yapısının ve tüm kentsel peyzajın izlenebildiği bir kentsel teras olarak kısmen hedefine ulaşmıştır. Burada yaratılan kamusallık halkın egemenliğini vurgulayan güçlü bir metafor olmuştur.

Canberra, ulusal kimlik, toplumsal homojenlik ve politik süreklilik arayan bir toplumun başkenti olmayı hedefliyordu. Sonuçta bu misyonunu kentsel peyzaj kullanım kararlarının ve kamusal kullanımların sosyal ve kültürel alanda demokratik bir platform yaratmak adına planlanması ile gerçekleştirmiş oldu. Lawrence J. Vale’in tanımladığı gibi Canberra’yı “demokrasi için tasarlanmış başkent” olarak okumak doğru bir okuma olacaktır. (7)

ANKARA

Türkiye Cumhuriyeti I. Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan ilk ulus-devletlerden olduğu için Ankara’nın başkent olma kararı önemli bir örnektir. Başkent yeni kurulan Cumhuriyetin ideolojisinin yayılması ve yeni toplumun oluşturulması için bir araç, yeni bir toplumsal yaşamın kurulması ve sürdürülmesi için ise temsili mekân olmuştur. Bu bağlamda başkent Ankara modern Türkiye için bir simge, bir yeniliktir. Cumhuriyet ideolojisinin ve modern Türk kentinin sembolü olmuştur.

Tekeli’nin açıkladığı gibi Cumhuriyet burjuvazisi ve bürokrasisi İstanbul’un kozmopolit havasından kurtarılarak ulusalcı bir çizgide, çağdaş yaşam kalıplarını benimsemiş olarak geliştirilmek isteniyordu. (8) Ankara bu misyonu yerine getirebilecek ideal kamusal mekânı oluşturmalıydı. Bu doğrultuda başkent Ankara modern Türkiye’nin ve modern Türk şehrinin örneğini oluşturuyordu. Modern Türkiye’nin ve rejimin ideallerinin bir sembolüydü. Ankara’nın örnek kent olması yalnızca kentsel-mekânsal anlamda değil, tüm sosyal ve kültürel boyutları ile birlikteydi. Başkentin modern kent peyzajının oluşması da rejimin uygulamaya çalıştığı modernite projesinin bir parçasıydı. Dolayısıyla Ankara yalnızca yapılan örnekler açısından değil, sembolize ettiği değerler açısından da Cumhuriyet tarihi ve kültürü için çok önemli oldu.

Ankara’nın başkent olarak ilanı devrim niteliğinde bir karardır. Başkenti planlamak üzere 1928 yılında üç plancının arasında sınırlı bir yarışma düzenlenir. Bu yarışmayı Jansen kazanır ve Ankara için bir plan hazırlar. (Resim 5) Önerilen plan eski kent merkezi ile yeni kenti başarılı biçimde ayıran ve kenti kuzey-güney yönünde tasarlanan ana bir eksen ile bağlayan bir tasarımdır. (Resim 6) Doğu-batı yönünde tasarlanan ikinci bir eksen ise üzerinde devlet yapılarının yerleştiği bir eksen olarak görülür.

Bir yandan modern ve çağdaş bir yaşantının doğabileceği kentsel mekânlar tasarlanırken, bir yandan da modern Türk vatandaşının gündelik yaşam kalıpları oluşuyordu. Cumhuriyet ideolojisinin simgesi gelişen modern kent hayatı olmakta ve gündelik hayat da bu modernite hedefleri doğrultusunda oluşmaktaydı. Modernleşme projesinin bu ilk büyük kentinin kamusal alanını oluşturmak bir “ulusal davaydı” aslında.

Başkent Ankara Atatürk’ün sosyal, kültürel ve politik alanlarda gerçekleştirdiği radikal reformların sosyal alandaki bir uzantısı şeklinde okunabilir. (9) Yeni sosyal normlarla oluşan kamusal kültürün gelişmesi ve gündelik hayatta yerini alabilmesi için gerekli olan kentsel mekânın kurgulanması, bu modernleşme projesinin en önemli parçasıydı. Öyle ki kentte yaşantının modernleşmesi gündelik hayatın değişmesiyle gerçekleşebilirdi ki, bu da belki gerçekleşmesi en zor olacak dönüşümdü. Bu bağlamda, kentsel kamusal alanların, parkların ve bulvarların tasarımı kentsel peyzaja hem görsel, hem de eylemsel bir müdahale oldu. Kentlinin geleneksel yaşantı kalıplarını değiştiren, yeni bir sosyal bağlam ve yeni alışkanlıklar kazandıran bir kamusal alan örneği oldu. Bu da rejimin idealindeki kentsel peyzajın kurgulanmasında önemli bir kazanımdı.

Sonuçta, Ankara ulusal ekonominin hızla inşası ile Anadolu’daki diğer kentlerin gelişmesi için de örnek olmuş, bölgesel gelişimdeki eşitsizliğin ortadan kalkması için bir başlangıç yaratmıştır. Osmanlı imajından kurtulmak hedefi ile ulus devlet olma sürecinde modern kent peyzajına sahip olmuştur. Bu süreç, rejimin kendi mekânını yaratması, kendini güvence altına alması ve devrimlerin sosyal hayata bir uzantısı olarak okunabilir.

CHANDIGARH

Chandigarh, Hindistan’ın Pencap ve Hryana eyaletlerinin başkentidir. Yeni Delhi İngiliz sömürge yönetiminin simgesi bir kraliyet başkenti ise, Chandigarh da bağımsız Hindistan’ın bir sembolüdür. (10) Pakistan’ın bölünmesinden sonra hükümet merkezi olan başkent Lahore Hindistan topraklarında kalmaz. Bunun üzerine Chandigarh antik kent Lahore’un yerine başkent ilan edilir. Yalnızca doğal güzelliklere sahip olması ile değil, ulaşım ağları üzerinde olması ve Pakistan’a stratejik mesafesi nedeniyle önemli bir konuma sahiptir.

Bağımsız Hindistan’ın sembolü olacak olan başkentin, politik ve stratejik konumu kentin planlanma sürecini hemen başlatmıştır. Devletin ilk başbakanı Jawaharlal Nehru, kentin planlama sürecini destekler ve hızlandırırken, planın yeni ulusun modern, ilerici yapısını yansıtmasını ister. Modern ve bağımsız Hindistan’ın sembolü olan kentin ilk kent planı Amerikalı mimar-kent plancısı Albert Mayer ve Polonya asıllı ortağı Matthew Nowicki tarafından tasarlanır. 1950 yılında Nowicki’nin ani ölümü ile projeye Le Corbusier dahil olur. Tasarım sürecinde çalışan bu mimarlar, kent planlamasında Chandigarh’ın modern Hindistan için önemini gözeterek başkentin, demokrasinin, özgürlüğün, modernliğin ve ilerlemenin sembolü olması durumunu vurgulamışlardır. 1950’den sonra Mayer’in planını üstlenen Le Corbusier, CIAM’ın (Congres International d’Architecture Moderne) modern kent planlama prensiplerini benimsemiş, kentsel işlevlerin ayrışması, plan formu ve araç ve yaya ağlarının hiyerarşisi gibi konularda bunu tasarımına yansıtmıştır. Mayer ve Nowicki’nin ana plan kararlarına sadık kalarak hükümet merkezini (capitol), kent merkezini, üniversite ve endüstri alanlarını ve doğrusal park alanlarını tasarlamıştır. (Resim 7) Bir grid üzerinde tasarlanan kent planında hükümet merkezini kentin ana grafiğinden kopartmış ve ayrı bir hiyerarşide çözmüştür. Mimari dehasını hükümet merkezinin tasarımında gösteren Le Corbusier, antsallığı vurgularken kentsel kamusal alanların da kurgulanmasına önem vermiştir. (Resim 8) Hükümet merkezinin dışındaki yapıların, özellikle konut alanlarının tasarımında Pierre Jeanneret, Maxwell Fry ekibi ve Jane Drew çalışmıştır. Kent planı tamamlandığında mimarlık ve kent planlaması tarihi için önemli bir dönüm noktası ve kentsel işaret olmuştur. Kent günümüzde de mimarlar, kent plancıları, sosyal bilimciler ve tarihçiler için ilgi alanı olmaktadır.

BRASILIA

Brezilya’nın başkenti Brasilia da II. Dünya Savaşından sonra tasarlanmış modern başkentler arasında yer alır. Ülkenin iç kesimlerinde bir başkent kurma düşüncesi ilk kez 1789’da ortaya atılır. Brezilya 1822’de Portekiz’den bağımsızlığını kazanınca bu konu yeniden gündeme gelmiş olsa da sömürgesel kentsel örüntüler devam eder. 1956’da, başkentin bugün Brasilia’nın bulunduğu yerde kurulmasına karar verilir.

Ülkenin başkenti 16. ve 18. yüzyıllar arasında bir kıyı kenti olan Salvador, daha sonraki yıllarda ise Rio de Jenario olur. Bir liman kenti olmayan Brasilia’nın başkent olma kararı, nüfusu % 80 oranında kıyı kentlerde yaşayanı Brezilya için radikal bir karardır. Başkent diğer liman kentleri gibi Portekiz kentlerinin dominant izlerini taşımayan, sömürge dönemine ait kentsel örüntüleri barındırmayan modern bir tasarıma sahip olmalıydı.

Bayındırlık hareketleriyle modernleşme sürecinin daha hızlı ve radikal biçimde yaşanacağını düşünen Kubitscheck, Brasilia’nın kent planlaması sürecini hiç vakit geçirmeden başlatır. 1957 yılında düzenlenen ulusal kent planlaması yarışmasını Costa’nın “Plano Piloto” projesi kazanır. (11)

“Plano Piloto” projesinde tasarlanan kentin planı imgesel olarak uçan bir kuşa, bir uçağa ya da bir kelebeğe benzetilebilir. (Resim 9) Şema genel anlamıyla birbirini dik olarak kesen iki ana eksenden oluşmaktadır. Haç biçiminde bir planla tasarlanmış kent merkezi, kuzey-güney ve doğu-batı ekseninde uzanan iki ana ulaşım ekseniyle tanımlanır. Kentin başlıca ulaşım arteri olan kuzey-güney ekseninde konut yapıları, doğu-batı ekseninde ise hükümet binaları ve kamu yapıları yer alır. Doğu-batı ekseni anıtsal eksendir. Anıtsal eksenin batı ucunda belediye binaları, doğu ucundaki üç erk alanının çevresinde ise devletin yürütme, yasama ve yargı organlarının binaları bulunur. Kentin büyük bölümü yapay bir göl ile çevrelenmekte, kentin kuzeyinde yer alan banliyöleri merkezden ayırmaktadır. Costa’nın planında vurgulanan ne hükümet merkezi (capitol) ne de kilisedir. Doğu-batı yönündeki anıtsal eksen ve diğer yöndeki konut ekseninin yüklü bir ulaşım ağı ile biraraya gelmesidir. (12)

Üç erk alanının açılışı 1960 yılının Nisan ayında yapılır ve federal hükümet Rio de Janeiro’dan buraya taşınmaya başlanır. (13) Üç erk alanında yer alan yapıları Brezilyalı Mimar Oscar Niemeyer tasarlamıştır. (Resim 10) Ulusal Kongre Binası, geniş bir beton platform üzerinde yer alan kubbe ve çanak biçimindeki iki yapı öğesiyle, ikiz kule biçiminde tasarlanmış iki yönetim binasından oluşur. (Resim 11) Haç biçiminde tasarlanmış olan kent planı anıtsal eksenin ucunda, üç erk alanında yer alan yüksek yapıları daha belirgin ve algılanabilir yapmaktadır. Üç erk alanında yer alan meydanın tasarımı, meydanı tanımlayan yapıların mimari kompozisyonu ve oranları gözönüne alındığında oldukça anıtsal bir peyzaja sahiptir. Bu meydandan kent peyzajı ve Paranoa gölünün manzarası da izlenmektedir.

Chandigarh ve Brasilia hem pratik hem de sembolik olarak yeni ulusun idari odağıdırlar. Başkent olma kararı kentin mekânsal düzenini de şekillendirmekte ve parlamento binaları, devlet yapıları, devlet mahalleleri bu misyonla tasarlanmaktadır. Her iki başkent de yaşadığı kentsel deneyimden sonra, özellikle Asya, Afrika ve Güney Amerika’da benzer deneyimler yaşanmış, 1960’lardan sonra örnekler çoğalmış, bu kentler gelecekteki başkentlere örnek olmuştur.

BİTİRİRKEN

Tasarlanan modern başkentlerin ortak tarihi aynı yüzyılı paylaşmaktan çok, aynı misyona sahip olmalarıdır. Bir yandan eski rejimin ideolojisinden kurtulmak ve yeni rejimin ideolojisini, gücünü ve sürekliliğini vurgulamak, bir yandan da ulusal kimliğin inşası için örnek kent olmak onların sahip olduğu sembolik değerlerden bazılarıdır. Eski başkentlerde olduğu gibi coğrafi ve tarihsel değerlerin yerini, sosyal, ekonomik ve politik değerler almış ve modern başkentlerin mekânsal kararlarında etkin olmuştur.

Özellikle sömürge yönetimlerinden sonra kurulan ya da bağımsızlık mücadelesi veren başkentlerde “sıfırdan başlamak”, yeni ve modern olmak hedefi yeni rejimin başarısı ile özdeşleşmekte ve bu bağlamda sembolik bir değer taşımaktadır. Modern başkentler çağdaşlaşma yolunda gerçekleşen devrimlerin “temsili mekânı” olarak, o değerlerin yeni nesillere taşınmasını, ortak belleğin oluşmasını ve sağlamlaşmasını hedeflemektedirler. Bu nedenle yeni tasarlanan başkentlerde, modern mimarlık ve kent planlaması çalışmalarının başarılı örnekleri sergilenmektedir. Sıfırdan başlamak, mimarlığı ve kentsel tasarımı, güç ve temsiliyet alanında yeni araçlarla, yeni söylemlere götürmektedir.

NOTLAR

1. Vale, 1992, s.16.

2. Lefebvre, 1993.

3. Vale, 1992, s.75.

4. Vale, 1992, s.75.

5. Vale, 1992, s.75.

6. Vale, 1992, s.75.

7. Vale, 1992, s.73.

8. Tekeli,1998, s.7.

9. Uludağ,1998, s.74.

10. Vale, 1992, s.105.

11. Vale, 1992, s.117.

12. Vale, 1992, s.118.

13. Ana Britannica, s.303.

KAYNAKLAR

1935, Ulus Gazetesi, 25 Ocak 1935.

1994, Ana Britannica Ansiklopedisi, cilt: 6-7, Ana Yayıncılık AŞ ve Encyclopaedia Britannica Inc., İstanbul,.

Lefebvre, Henri, 1993, The Production of Space, Çev. D. Nicholson-Smith, Blackwell Publishers, Oxford.

Tekeli, İlhan, 1998, “Türkiye’de Cumhuriyet Döneminde Kentsel Gelişme ve Kent Planlaması”, 75. Yılda Değişen Kent ve Mimarlık, Der. Yıldız Sey, Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı Yayınları, İstanbul, ss.1-24.

Uludağ, Zeynep, 1998, “Cumhuriyet Döneminde Rekreasyon ve Gençlik Parkı Örneği”, 75. Yılda Değişen Kent ve Mimarlık, Der. Yıldız Sey, Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı Yayınları, İstanbul, ss.65-74.

Vale, Lawrence J. 1992, Architecture, Power and National Identity, Yale University Press, New Haven, Londra.

“Canberra – Australia’s Capital City”, http://www.cultureandrecreation.gov.au/articles/canberra (Ekim 2009)

“Chandigarh”, http://en.wikipedia.org/wiki/Chandigarh (Ekim 2009)

UMM Uludağ Mimarlık Müşavirlik, Tüm Hakları Saklıdır. © 1987-2024